Sayfalar

1 Ekim 2016 Cumartesi

Sorgulamaya Dayalı Bir Sınıf Yaratmak İçin 10 İpucu

Öğretim uygulamalarını dönüştürme süreci uzun ve yavaş bir yoldur. Fakat başarıyı deneyimleyen öğretmenler ve okullar, fikirlerini internet ortamında veya yüz yüze paylaşıyorlar. Diana Laufenberg de (TED konuşması için tıklayınız) Amerika’daki ülkedeki okullarda sorgulamanın geliştirilmesini sağlamak için yola çıktı ve yakın bir zaman önce kar amacı gütmeyen sorgulamaya dayalı okullar açtı.
Sorgulamaya dayalı güçlü bir eğitim uygulaması oluşturmak, öğrencilerin sorularını başka sorulara yönlendirmeyi öğrenmek ve rehberlik etme rolünde kendini rahat hissetmek biraz zaman alıyor. İşte Laufenberg’in bu konudaki tavsiyeleri:
1. İçerik standartlarını öğretmeyin; bilmeleri gereken bilgiyi kendi yollarıyla bulmalarına yardım edin.
Standart olarak bilinen ve her öğretmenin öğrencilerine öğretmekle sorumlu olduğu bir içerik “havuzu” vardır. Öğrencilerin bunları anlamasını ve hatırlamasını sağlamanın en iyi yolu, bilmeleri gereken bilgiye doğru giden kendi sorularından oluşan yollarını inşa etmelerini sağlamaktır.
Laufenberg’e göre beyin sorular için kurgulanmış: “Beyin bu yolla daha iyi öğrenir ve daha iyi hatırlar. “Ne yazık ki, pek çok okul ve öğretmen standart sonuçlara ulaşmaya o kadar çok odaklanmış durumdaki, ellerinin altındaki kullanabilecekleri en iyi aracı kaçırıyorlar: Öğrencinin doğal merakı. Okul sorularla doludur. Ama bu sorular çoğunlukla, öğrenciler sadece öğretmenlerinin onlara sordukları sorular hakkında daha çok şey bilmeliler anlamına gelir.
“Ve sorgulamanın sonunda çocuklar daha az şey öğrenir belki ama toplamda daha çok şeyi hatırlarlar. Ve sonuç her zaman daha iyi olur” diyor Laufenberg.
2. Öğrencilerinize neyi bilmeleri gerektiğini söylemeyin, bunu kendi kendilerine deneyimlemeleri için onlara gerekli yapıyı yaratın.
“Sorgulama en iyi, öğretmenin deneyimlemenin gerçekleşeceği yapıyı oluşturmak dışında çok az şey yaptığında gerçekleşir. Bu, ilk soruyu sormaktır, kışkırtıcı ilk dokümanı ortaya koymaktır ya da iki dakikalık bir video göstermektir” diyor Laufenberg. Bundan sonra sınıfın çocukların sorularıyla dolması gerekir. Ve eğer bir öğrenci tıkanır ve öğretmenden yardım isterse, öğretmenin görevi başka bir soru sorarak öğrenciyi düşünmeye devam etmeye sevk etmek ya da öğrencinin soruşturması için yeni sorular sormaktır.
Laufenberg, ülkenin her yerinden iyi niyetli ve çalışkan öğretmenlerle çalışarak onların da öğretmenlik uygulamalarına daha fazla sorgulamanın yerleşmesini sağladı. Birçoğu ilk başta bu modelin denge bozduğunu düşündü, çünkü çok uzun zamandır işlerinin sadece içeriği öğretmek olduğunu düşünüyorlardı. Sorgulamaya dayalı öğrenmenin işe yaraması için öğretmenlerin, öğrencilerin nasıl düşündüğünü dinleme ve sonra onları düşüncelerinden “koparacak” tek bir soruyu sorma ve daha fazla ve farklı düşünmelerini sağlama konusunda uzman olmaları gerekiyor.
Laufenberg’e göre daha az anlatım, daha çok soruları ve deneyimleri yönlendirme olduğunda öğrenciler daha iyi öğreniyor.
3. Sınıfta geçirdiğiniz zamanı, küçük bilgiler arasında bağlantı kurmak için kullanın.
“Sonuçta, veriler ve bilgiler hiçbir şeyle bağlantılı değilse ne işe yarar ki? Öğrencilerinize analiz etmelerini ve kendi aralarında konuşmalarını sağlayacak zorlayıcı şeyler verin ve sizin öğretmeniz gereken şeyde neler olup bittiğini anlama zorluğuyla uğraşmalarını sağlayın. Ama lütfen sınıftaki dakikalarınızı onlara sadece bir şeyler anlatarak harcamayın”
Öğretmenler, öğrencilerin öğrendikleri verileri ve bilgileri mantıklı bir şekilde anlamlandırmalarına ve diğer konularla bağlantı kurmalarına yardımcı olan çok önemli bir role sahiptir.
4. Birçok çocuk okuma konusunda bocalıyor, onların ilgisini yazılı olmayan kelimelerle çekin.
Laufenberg, öğretmenlik yaparken sınıfında gelişmiş bir analitik zekaya ve harika bir eleştirel düşünce yapısına sahip ve mükemmel bir problem çözücü olan bir öğrencisi vardı. Fakat öğrenme farklılıkları yüzünden okuma ve yazma konusunda bocalıyordu. Laufenberg, bu öğrencisinin sınıftaki derslere en üst düzeyde katılmasını (ki bu beceriye sahipti) ve ikinci sınıf düzeyindeki okuma seviyesi ile kendisini sınırlandırmamasını istiyordu. Laugfenberg, dersleri görsel bir şekilde tanıtma alışkanlığı geliştirdi ve böylece bu öğrencisinin dersin dışında kalmamasını sağladı.
“Akut bir durum olduğu için bunun hemen üstesinden gelmek istedim. Ama aslında yaptığım şey, tüm öğrencileri görsel yolla anlamanın oyun düzeyine davet etmek ve yazılı kelimelerle anlamanın bariyerlerini ortadan kaldırmaktı” diyor Laufenberg. Laufenberg, öğrencilerine ilginç ve şaşırtıcı şeyler gösterdi, hatta 90 saniyelik videolarla çocukların tüm dikkatini çekti. Bu yöntem, öğrencileri meraklandırdı ve öğretmenlerinin verdiği okuma ödevlerini yaparken bile kendi sorularını sormalarını sağladı.
Karmaşık bir fikir; küçük bir video veya başka yollarla da anlatılabilir. Böylece ders saatinin büyük bir kısmı, daha derine inen sorulara ve analizlere dalmakla geçer. Laufenberg, temel bilgiyi bile sorularla veriyor, kesinlikle sadece bilgiyi anlatmıyor.
“Bu, daha az okumak anlamına gelmiyor, ilgi çekici olmayan bilgilerin daha az okunmasını sağlayarak daha derin okumaya izin vermek anlamına geliyor” diyor Laufenberg.
5. Bocalayan çocuklara işin en sıkıcı kısmı olan sürekli tekrar etmeyi vermeyi bırakın.
“Amerikan eğitiminde gerçekten ilginç bir şey yapıyoruz; çocuklar bir konuda bocaladıklarında onlara bu konunun daha sıkıcı halini yeniden ve yeniden verip duruyoruz. Bu yöntemin, öğrencileri, anlamakta zorlandıkları konular hakkında heyecanlandırmasına imkan yok” diyor Laufenberg.
Matematik öğretmenleri genellikle, daha ilginç konulara geçmek için önce bazı temellerin anlatılması gerektiğini söylerler. Ancak öğrenciler bilmeye ilgi duymazlarsa, asla daha iyi konulara geçemeyeceklerdir. “Çocukların matematiğin sadece hesaplama olmadığını, matematiğin bambaşka bir düşünme süreci olduğunu ve dünya üzerine düşünmenin bir yolu olduğunu anlamalarını sağlamak gerekir. Ve matematiğin daha büyük resmini görmelerini sağlamak” diyor Laufenberg.
Laufenberg, bunun tarihten pek de farklı olmadığını düşünüyor. “Eğer çocuklara tarih öğretmenin amacı, olayları tarihine göre sıralamak olsaydı, çok değerli bir öğrenme deneyimini kaçırmış olurduk. Matematiğin amacı da sadece hesaplamak olsaydı, yine bir şeyleri kaçırırdık.”
Okuma konusuna gelince, okuma konusunda gönülsüz olanlara sıkıcı okumalar vermeyin. İstediklerini okumalarına izin verin. Kimse kendisine sıkıcı gelen bir şeyi okumak istemez.
6. Öğrencilerinizi şaşırtın.
Laufenberg genellikler derslere, dersle ilgili ana bir kaynağı hiçbir metin olmaksızın ekrana koyarak başlıyor. Öğrenciler ise hemen bu kaynağın ne olduğunu ve nereden geldiğini bulmaya çalışarak derse başlıyor. Laufenberg bunun, öğrencilerin soru sorma becerileri ve düşünmeleri üzerine müthiş bir pencere açtığını söylüyor.
“Tüm öğrenciler cevabı bulamayacaklardır belki ama diğerlerinin nasıl yaptıkları üzerine meraklanacaklardır” diyor Laufenberg.
7. Bilgiyi vermenin geleneksel modeli çok işe yaramıyor, sorgulamayı denemekten korkmayın.
“İnsanlar bunu yapmak istemediklerinde onlara hep şunu derim: Sınıfta bir türlü iyi geçmeyen bir ünite seçin. Kaybedecek bir şeyiniz yok, zaten öğrencileriniz sizi takip etmiyor” diyor Laufenberg. Başlamak için güvenli bir yer, çünkü işler daha da kötüye gitmez. Hatta bu deneyden başka derslerde de kullanabileceğiniz şeyler öğrenebilirsiniz.
8. Sonuçlardaki “eğriyi” bulun ve eski yöntemleri terk edin.
Laufenberg “eğriyi” bulmak için dersin içeriğini en önemli parçalara indirgemeyi ve tematik olarak bunlara odaklanmayı öneriyor. Bu, öğrencilerin öğrenmeleri gereken büyük fikirlere ulaşmaları için mümkün olduğu kadar çok yol açmayı sağlayacaktır.
Öğretmenler her adımı belli, tanımlanabilen bir sonucu olan ve hepsi birbirinin aynı 30 ödevle sonuçlanan bir “proje” ödevi verdiklerinde, bu sorgulama ve araştırma olmaz. Buna ancak “tarif” denebilir. Gerçek bir sorgulamaya dayalı ödevde, öğrenciler farklı yollarda yolculuk eder ve farklı ürünler üretirler. Ama yol boyunca öğrenirler.
“Sorgulamanın olmadığı bir sınıfta çocuklar aynı yoldan yürüyeceklerdir, çünkü öğretmen herkesin nereye gideceğine karar vermiştir ve herhangi birinin bütün gün boyunca söyleyeceği hiçbir şey bunu değiştirmeyecektir” diyor Laufenberg.
9. Programa uymasa da ilginç öğrenci sorularına izin verin.
Laufenberg, bir öğrencinin sorduğu büyüleyici bir sorunun yeterli zaman olmadığı için öğretmen tarafından savuşturulduğu sınıflar gördüğünü söylüyor. Çocuklar dersin gidişatını etkilemek için yapabilecekleri hiçbir şey olmadığını bilirler. Ve bu çok güçsüzleştirici bir deneyimdir.
“Çocukların gidişata dair bir fikir verememesi ise en yıkıcı kısmıdır” diyor Laufenberg. Çocukların sorularını dinlemek ve o soruları tüm sınıfa sorarak değerlendirmek, öğrencilerin özgüven kazanmalarını ve merakın değerini öne çıkarmayı sağlar.
10. Öğretmenlik uygulamalarına sorgulayarak yaklaşın ve bunu gelişiminiz için kullanın.
“Kimse öğretmenlerden kendi uygulamalarını sorgulama yoluyla incelemelerini istememiştir” diyor Laufenberg. Oysa sorgulama temelli uygulamaları oluşturmak için sorgulamayı kullanmak, öğretmenlerin karşılaştıkları temel sorular üzerine düşünmek için harika bir taktiktir.
Çeviri: Özlem Öztürk
Kaynak: Eğitimpedia

Hiç yorum yok: