Sayfalar

8 Nisan 2015 Çarşamba

Hayvanlara Adil Davranma Kılavuzu

Hayvanlar öldürülüyor. Hayvanlar sömürülüyor. Çünkü hayvanlara özgür
bir yaşam sürdürme konusundaki eşitlerimiz olarak bakmıyoruz. Onları
mülk ediniyoruz. Köleleştiriyoruz. Bir başkasının mülkü ve kölesi olmama
hakkını tanırken tür ayrımı yapıyoruz. Bu ayrımın normal/doğal/gerekli
olduğunu söyleyen bir öğretinin içine doğuyor, ailemizden,
öğretmenlerimizden, arkadaşlarımızdan, doktorlarımızdan,
kurumlarımızdan ve yasalarımızdan her gün hayvan sömürmek üzere
onay ve destek alıyoruz. Öyle olmadığı binlerce yıllık tecrübeyle
sabitken, hayvan sömürmemek üzerine kurulu bir yaşamın bizi
öldüreceğinden, sağlıksızlaştıracağından, yalnızlaştıracağından
korkuyoruz. Bu önkabullerin, bu korkuların nelere yol açtığının farkında
mıyız?

Hayvanlara Ne Yapıyoruz?
Dünya üzerinde saniyede binlerce hayvanın yaşam hakkı, mezbahalarda,
mandıralarda, tavuk ve balık çiftliklerinde, arıcılık tesislerinde, deri ve
kürk imalathanelerinde ve diğer büyük ve küçük çaplı hayvansal ürün
tesislerinde işkenceler içinde ellerinden alınıyor. Deney
laboratuvarlarında akıl almaz işkenceler gördükten sonra ölmemişlerse
masalarda ölüme terkediliyorlar. Doğalarından koparılıp sirklerde
köleleştiriliyor, dayak yiyor, hayatlarının sonuna dek eğlence adı altında
sömürülüyorlar. Yüzyıllar boyunca adapte oldukları coğrafyalardan,
ailelerinden, sürülerinden koparılıp hayvanat bahçelerinde kafesler
ardında tutsak ve acı dolu hayatlar sürdürüyorlar. Spor adı altında,
öldürme ve şiddete duyulan arzu sebebiyle avlanıyorlar. Bu hayvanların
tümü bizler gibi ölümü ve insan da dahil tüm hayvanların hayatta
kalmaya yönelik bir savunma mekanizması olan acıyı hissedebiliyorlar.
Öyleyse bunlar neden oluyor?
Hayvan eti yiyoruz.
Biz hayvan eti yediğimiz için her yaştan birçok hayvan mezbahalarda,
tavuk çiftliklerinde ve balık çiftliklerinde acılar içinde can veriyor.
İnekler, kuzular ve yavrularının hormonlarla kısaltılmış hayatları
kasapların ellerinde başları bedenlerinden ayrılmak suretiyle bitiriliyor.
Yaşama hakları ellerinden alınmış olan hayvanların bedenleri parçalara
ayrılarak kimliksizleştirilip önümüze yiyecek olarak getiriliyor.
Tavuklar ve yavruları ayaklarından zincirlerle asılarak boyun kesme
makinelerinden geçiriliyor, kanları akarken henüz bilinçlerini
kaybetmemiş olan tavuklar kaynar sularda canlı canlı haşlanıp tüyleri
yolunuyor. Marketlerden paketlerdeki çırılçıplak soyulmuş bedenlerini
yiyecek olarak satın alıyoruz, bize nasıl bir haksızlığa uğradığını
anlatacak olan gözlerini barındıran kafası muhtemelen bir çöp
poşetinde, dehşet içindeki son ifadesi asılı kalmış binlerce gözle birlikte.
Balıklar ya damaklarına geçirilen kancalarla, ya da ağların içinde
boğularak öldürülüyor. Etlerini yediğimiz diğer hayvanların aksine,
öldürülen balıkların yaşadığı dehşeti gözlerinden okuyabiliyoruz, cinayet
kurbanı insanların açık gözlerindeki ifadenin aynısı.

Hayvan sütü ve süt ürünleri tüketiyoruz.
Anne sütünden kesildikten sonra bir başka hayvanın sütünü tüketmeye
devam eden tek hayvan türü var, o da insan. Üstelik bir başka hayvanın
yavrusunun sütünü de çalmış oluyor ve bunu yaparken hem sütünü
aldığı hayvanı hem de onun yavrusunu köleleştiriyor, sömürüyor ve
öldürüyor.
Her hayvan gibi inekler de hayatlarını geçirdikleri daracık ahırlarda
sürekli ve bol süt elde edilmek üzere sürekli doğurtuluyor. Son derece
duygusal hayvanlar olan inekler hamile bırakılmak adına tecavüz askısı
adı verilen askılara asılıp insan eli ya da türünün bir erkeği tarafından
tecavüze uğruyor. Doğurduklarında yavruları ilk birkaç saat içinde ineğin
acı dolu haykırışları arasında kendisinden ayrılıyor ve inek kanıyla
karıştırılan bir sıvıyla besleniyor. Yavru dişiyse, aşırı süt vermekten ömrü
dörtte birine inen ve sütü bittiğinde öldürülüp yenmek üzere
mezbahaya yollanan annesiyle aynı kaderi paylaşıyor. Erkekse, pembe
dana eti olmak üzere demiri eksik gıdalarla beslenip birkaç aylık hasta
bir hayat sürerek mezbahalarda katlediliyor.
Yumurta yiyoruz.
Yumurta tavuğa aittir, insana değil. İçerdiği kalsiyum, tavuğun kendi
bedeninin, kendi kemiklerinin kalsiyumudur. Döllenmiş yumurtalarının
üzerine kuluçkaya yatar, döllenmemiş olanları da yiyerek vücuduna
gereken kalsiyumu sağlar. Tavukları kendi doğal döngülerinin bir parçası
olan yumurtalarını onlardan çalmak üzere köleleştirerek hem hayatlarına
haksız müdahalede bulunuruz, hem de vücut dengelerini bozup daha
erken ölmelerine sebep oluruz.

Marketlerden aldığımız yumurtaların geldiği yumurta endüstrisinde
tavuklar endüstriyel kuluçka makinelerinde doğarlar. Civciv erkekse ya
dev bir öğütme makinesine canlı canlı atılır, ya gazlanır, ya da açlık ve
susuzluktan ölmek üzere çöp tenekelerine atılır. Dişi civcivler
diğerleriyle birlikte kasalara istiflenirler. Stresten birbirlerini ya da
kendilerini gagalamamaları için sakatlama makinelerinde gagaları kesilir.
Yeterince büyüdüklerinde atalarının yumurtladığının on katı
yumurtlatılmak üzere alındıkları bölmelerde kalsiyum eksikliğinden
kemikleri kırılır, acılar içinde bir yaşam sürdürürler. Daha dünya
üzerindeki birinci yılları bitmeden, katledilip yiyecek biçimine getirilmek
üzere kesime yollanırlar.
Bal yiyoruz.
Arılar sinir sistemleri olan, hissedebilir, acı çekebilir canlılardır. Dışarıdan
müdahale gördüğünde zarar gören doğal ve sosyal bir döngüleri vardır.
Arılar kışın aç kalmamak için çiçeklerden nektar toplarlar ve bu
nektarları bütün kış bozulmayan bir besine, bala çevirirler. Bal arılar için
çok besleyicidir ve kışı geçirmelerini sağlar. Arıcılık tesislerinde insanlar
arıların yaptıkları balı birçok arının da ölmesine sebep olarak alır, yerine
şekerli su verirler. Şekerli su arılar için yetersiz bir besindir, arıların erken
ölümüne sebep olur. Bunun yanında, kraliçe arı değiştiğinde eski arılar
içgüdüsel olarak kovanı terketmesin diye kraliçe arının kanatları kesilir.
Deri giyiyoruz.
Deri, hissedebilir bir hayvanın tenidir. Bize değil o hayvana aittir. Bir
başka hayvanın tenini kullanmak, bir cinayete, bir istismara, bir hırsızlığa
ortak olmaktır.
Hayvanlar derileri yüzülene kadar daracık kafeslerde tutsak olarak
bekletilirler. Dehşet içinde sıralarını beklerler. Vücudumuzun herhangi bir
yerinde küçücük bir parça deri kalktığında yaşadığımız acıyı hatırlayalım.
Deri elde etmek için hayvanların tenleri canlı canlı, çığlık çığlığa,
bedenlerinden ayrılır. Derisi yüzülen bir canlının yaşaması söz konusu
değildir. Hayvan cehennem azabı içinde can çekişerek ölür.

Yün giyiyoruz.
Koyunların yünleri normal şartlarda kendilerini ısıtacak kadar uzar. Doğal
olan da budur, hiçbir canlı insana hizmet etmek için doğmaz, insana
hizmet etmeye doğru evrimleşmez.
Satın aldığımız birçok yün endüstriyeldir. Doğumdan birkaç hafta sonra
kuzuların kulakları delinir, kuyrukları kesilir ve erkek kuzular uyuşturma
olmaksızın hadım edilirler. Koyun kırkmacıları saat başına değil yün
hacmine göre para aldıkları için hızla ve koyuna verdikleri zararı
düşünmeksizin kırkarlar; işlemden sonra koyun kanlar içinde kalır. Her yıl
yüzlerce koyun, daha iki aylık olmadan açlık ya da korunmasızlıktan,
yetişkin koyunlar ise hastalık ve barınmasızlıktan ölür. Hayatta kalanlar
sıkıntılı yolculuklardan sonra mezbahalarda katledilirler.
Kürk giyiyoruz.
Kürk, hissedebilir bir hayvanın tenidir. Kürkü için köleleştirilip dayanılmaz
işkencelerle öldürülen hayvanların insanları sıcak tutmak için acılar içinde
can vermelerini normal görmek bencilliktir, cinayettir, cinayet
ortaklığıdır.
Kürklerini çalmak için öldürülen hayvanlar kapanla yakalanırlar ve
kafeslere kapatılırlar ya da kafeslerde doğup büyürler. Yakalanma
esnasında kapanın dişleri etlerine geçer, bazen de kemikleri kırılır.
Daracık kafeslerde kendi dışkıları içinde yaşamak doğalarına son derece
aykırı olduğu için strese giren hayvanlar davranış bozuklukları
göstermeye başlarlar. Kendilerini sakatlama ve yamyamlık bu
bozuklukların arasındadır.
Hapis hayatı süren bu hayvanlar, kürk üreticisinin nasıl bir kürk
istediğine bağlı olarak çeşitli yöntemlerle katledilirler. Gaz vererek
ciğerlerini yakma, boyunlarını kırma, anal yoldan elektrik verme ve zehir
enjekte etme gibi yöntemler, en yaygın olanlarıdır.
İpek giyiyoruz.
Sinir sistemine ve acı çekme yetisine sahip bir başka hayvan olan ipek
böceği, yetişkin bir güvenin larvasıdır. Güve tek seferde 300-400
yumurta bırakır. Larva 10 gün içinde yumurtadan çıktıktan sonra
kendisine bir koza örüp onun içinde güveye dönüşür. Yetişkin güve
kozadan çıkınca bütün kozayı yer. İpek kozası insan giyeceği değil,
böcek yiyeceğidir.
5
İpek kozasını güveden çalabilmek için yetişkin güvelerin kozadan
çıkmasını engellemek gerekir. Bu sebeple, yumurtlatmak üzere bırakılan
birkaçı hariç diğerleri henüz kozanın içinden çıkamadan kozalar kaynar
suya atılır, buhar tutulur ya da fırına verilir. Güveler kendi kozalarının
içinde yanarak ölürler. Tek bir ipek fular için yüzlerce hissedebilir canlı
acılar içinde katledilir.

Hayvanlar üzerinde deney yapıyoruz.
Kozmetik ve bilim gibi sonuçları ve ürünleri deneme süreçlerine dayalı
alanlar, bu deneylerde şiddetsiz ve daha faydalı alternatiflerine
yönelmeksizin hayvanları kullanıyorlar. Deney hayvanları kafeslere
kapatılıp köleleştiriliyor, psikolojileriyle oynanıyor, yoğun acı veren cilt
rahatsızlıklarına maruz bırakılıyor, dahası, bilinçleri ve hissedebilirlikleri
yerindeyken bedenleri kesiliyor, beyinlerine, kalplerine elektrik veriliyor,
kasları, damarları, sinirleri parçalanıyor.
Hayvan ölene kadar defalarca kullanılıyor, kullanılamaz hale geldiğinde
daha ölmemişse masada ölüme terk ediliyor. Bu akıl almaz işkencelere
maruz bırakmak üzere kozmetik ve bilim sektörleri için hayvan
yetiştiren muazzam bir deney endüstrisi var.
Hayvanlar üzerinde denenen her kozmetik ürününü, her ilacı
kullandığımızda bu deneylere çanak tutuyor, yaşamaya,
sömürülmemeye ve köleleştirilmemeye dair bu ağır hak ihlâlinin bir
parçası, devam etmesinin vesilesi olma konumumuzu muhafaza
ediyoruz.
Hayvanları eğlence için sömürüyoruz.
Hayvanları sadece “ihtiyacımız olmadığı halde ihtiyacımız olduğunu
düşündüğümüz için” sömürmüyoruz, onları eğlence için köleleştirmek ve
kullanmaktan da çekinmiyoruz. Hayvanlı sirkler, hayvanat bahçeleri,
köpek dövüşleri, horoz dövüşleri, boğa güreşleri gibi birçok alanda
hayvanlar doğal hayatlarından çekilip alınıyor, birer maskot ya da piyon
olarak kullanılıyor, kullanılamayacak hale geldiklerinde henüz
ölmemişlerse ya kendilerini mülk edinenler tarafından katlediliyor, ya da
ölüme terkediliyorlar.
Tüm bunlara ek olarak, yaşamlarıyla ölümleri arasında hiçbir fark
gözetilmeksizin birilerinin hedef tahtası oluyor, başkalarının ölümünden
spor ve eğlence çıkarabilenler tarafından avlanıyorlar.
6
Hayvan satın alıyoruz.
Hayvan satan dükkânlardan hayvan satın almak, hayvanların birer mülk
olduğunu, diğer tüm mülklerimiz gibi onlara dilediğimizi yapma hakkımız
olduğunu gösterir. Hayvan ticareti, köle ticaretidir. Hayvan
dükkânlarında gördüğümüz sevimli hayvanlar ise, ya yaşadıkları
coğrafyalardan koparılıp getirilmiş, ya da köle olmak üzere üretilmiştir.
Bir dükkanın içindeki daracık kafeslerde isyan etmeden sakin sakin
durabilmelerinin muhtemel sebebi de sıklıkla çeşitli kimyasallarla
uyuşturulmalarıdır. Biz satın aldıkça yeni hayvanlar köleleştirilir.
Bunun yanında, sokaklardaki ve barınaklardaki birçok hayvan bizim
desteğimizi beklemektedir. Kaynaklarımızı, ilgimizi ve sevgimizi bu
hayvanlara yönlendirmek etik bir tercih olacaktır.
Hayvanları sahiplenemeyiz, onlar da bizim gibi birer kişidir ve kimse
kimseye sahip olamaz. Bunun yerine evimizde ya da sokakta onların
bakımını üstleniriz.
Ekosisteme Ne Yapıyoruz?
Endüstrileşmiş dünyada hayvan sömürüsünün en acil çevresel sonucu
fabrika çiftliklerinin yarattığı kirlilik. Bu fabrikalar tarafından üretilen
dağlarca kimyasal ve hastalık dolu çöp toprağa ve su yollarına karışıyor,
havayı kirletiyor ve çevreyi zehirliyor.
• Birleşmiş Milletler hayvancılık sektörünü “En ciddi çevre sorunlarının
zirvedeki iki üç destekçisinden biri” ilan etti. “Etki öyle büyük ki acil
olarak tanımlanması gerekir” diye uyardılar.
• Hayvan çiftçiliği neredeyse dünyanın en büyük su kirliliği kaynağı.
Kirliliğin temel kaynakları antibiyotik ve hormonlar, tabakhane
kimyasalları, hayvan atıkları, aşınan otlakların çökeltileri, gübreler ve
yem bitkileri için kullanılan böcek ilaçları.
• Amazon’da eskiden orman olan alanın yüzde yetmişi hayvan besleme
otlağı.
• Besi hayvanları temelli çiftçilik, erozyon ve çökeltinin yüzde 55’inin
sebebi. Ayrıca, ülkede kullanılan tüm böcek ilaçlarının yüzde 37’si ve
tüm antibiyotiklerin yüzde 50’si hayvan endüstrisi tarafından
kullanılıyor.
• Yeryüzünde şu an hayvancılık için kullanılan yüzey alanının yüzde
otuzu eskiden vahşi yaşam habitatıydı.

• Dünyada yakalanan balıkların altmış ila yetmişi besi hayvanlarını
beslemeye gidiyor.
• Fabrika çiftliği antibiyotik kullanımı kamu sağlığı giderlerine her yıl
yaklaşık 1.5 milyar dolar ekliyor.
• Bir kişinin bir yıllık beslenmesine yetecek kadar et ve diğer hayvansal
ürünlerin üretimi için 900 kilo tahıl kullanılıyor.
• Sığırların ve dışkılarının ürettiği metan gazının küresel ısınmaya etkisi
33 milyon otomobilinkine eşit.
• Besi hayvanlarının ürettiği sera gazları atmosferdeki tüm metan
gazının yüzde 37’sini, azot oksitin yüzde 65’ini ve amonyağın yüzde
64’ünü oluşturuyor.
İnsanlara Ne Yapıyoruz?
Hayvan yemek için insanları aç bırakıyoruz.
1 kilo hayvan eti için 13 kilo bitki kullanılır. Kaynaklar doğru
yönlendirildiğinde bunun anlamı, hayvan yemeyi bırakan birinin 12 kişiyi
doyuracağıdır. Üstelik Birleşmiş Milletler raporuna göre dünya ekilebilir
arazilerinin %38’i hayvancılık için kullanılmaktadır. Dolayısıyla,
hayvancılık sona erdiğinde dünyada açlık problemi de ciddi oranda
çözülebilir hale gelecektir.
Hayvan yemek için insanları susuz bırakıyoruz.
Aynı BM raporuna göre, dünyadaki içilebilir suyun %70’ini hayvancılık
endüstrisi kullanmaktadır. Dünyanın bir yerinde bir kısım insan hayvan
yediği için diğer bir yerinde bir kısım insan susuzluktan ölmektedir.
Hayvan yemek için insanları sağlıklarından ediyoruz.
Fabrika çiftlikleri yakınlarda yaşayan insanları hasta ediyor. Fabrika
çiftliklerinin sıvı atıkları solunum yolu problemleri, şiddetli baş ağrıları ve
sindirim bozuklukları gibi hastalıklarla dolu. Fabrika çiftliği atıkları ayrıca
ani düşükler, doğum kusurları, bebek ölümleri ve hastalık salgınlarıyla da
bağlantılı.
8
Kendimize Ne Yapıyoruz?
Hayvan sömürüsünün kendi bedenimiz üzerinde de çok ciddi etkileri var.
Doktorlarımız bilmiyor, söylemiyor, eğitim aldıkları tıp fakültelerini,
yazılan kitapları finanse eden hayvan endüstrisinin ta kendisi.
Kolesterol, kendi vücudumuzun ürettiği küçük bir miktar dışında,
tamamen hayvanlardan aldığımız bir damar yağı. Arttıkça damarları
tıkıyor ve kalp krizine yol açıyor. Bunun yanında, kadınlarda meme
kanserini, erkeklerde ise prostat kanserini hayvansal beslenmeyle
ilişkilendiren çalışmalar gittikçe artmakta. Süt ürünleri ise kemik erimesi,
diyabet, anemi ve kataraktla birlikte anılıyor. Kemikleri koruduğu sanılan
süt proteininin vücuda asitli geldiğini ve vücudun bu asidi nötrleştirmek
için kemikteki kalsiyumu kullandığını gösteren çalışmalar var.
Hayvan sömürmemek bedenimize ve vicdanımıza iyi gelir. Mümkündür.
Sağlıklıdır. Kolaydır.
Bunları Yapmak Neden Yanlış?
Bir çocuğun bir kediyi zevk için tekmelediğini gördüğümüzde ne
hissederiz? Ya da boğa güreşlerinde boğaların insanların zevki için acılar
içinde öldürülmesini izlediğimizde? Bu hayvanlar üzerinde gereksiz yere
kurulan tahakkümü ve onların bu şekilde sömürülmelerini yanlış bulur,
muhtemelen engellemek için fırsat buldukça harekete geçeriz.
Hayvanların zevk için öldürülmeleri bize yanlış geldiğine göre, yapımında
hayvanların kaynak olarak kullanıldığı hiçbir ürünü kullanmadan sağlıklı
bir hayat sürdürmemiz mümkün olduğu halde bunu yapmamamız,
dolayısıyla da gereksiz yere hayvanları köle ve kaynak olarak
kullanmamız yanlış değil mi? Öyleyse biz bu yanlışı neden yapıyoruz?
Çünkü bizlere yıllarca ailemiz, öğretmenlerimiz ve doktorlarımız
tarafından normal, doğal ve gerekli olarak tanıtılan hayvan mülkiyeti ve
sömürüsü, aslında bu niteliklerin hiçbirini taşımıyor. Çünkü ailemizin,
öğretmenlerimizin ve doktorlarımızın eğitim birikimine onyıllardır hayvan
endüstrisi el koymuş durumda. Hayvan endüstrisini yaratan ise,
hayvanları yüzyıllardır mal statüsünde gören ve %99.99 oranında
gereksiz yere sömüren bizleriz. Tam da bu sebeple, hayvanlar için,
ekosistem için, diğer insanlar için ve kendimiz için daha adil bir dünya
inşa etmek bizim elimizde.

Hayvanları kim sömürüyor?
Hayvan sömürüsünün neden kaynaklandığı sorusunun cevabını bulmak
önemli. Çünkü yukarıda saydığımız hayvanlara uygulanan sömürüyü
ortadan kaldırmak için bu sömürünün kaynağını, bu sömürüye yol açan
unsuru bulmalı ve onu değiştirmeliyiz.
Şirketler mi?
Pek çok kişi ve kurum hayvanların sömürülmesinin sebebinin büyük
şirketler olduğunu öne sürer. Büyük veya küçük, şirketlerin hayvan
sömürüsünden çeşitli şekillerde kâr ettikleri doğrudur. Kapitalist sistem
içerisinde bir şirketin amacı kâr etmek ve bu kârı arttırmaktır. Ancak
hayvansal ürünler sattıkları zaman diğer herhangi bir üründen daha fazla
kâr ettiklerini söylemek doğru olmaz. Bir şirketin gözünde hayvansal
ürün, herhangi başka bir üründen farklı değildir, bu konuya maddi
çıkarlar haricinde özel bir ilgi göstermezler.
Şirketler hayvansal ürünler elde etmek için hayvanları sömürmeyi akıllıca
bulurlar çünkü böyle ürünleri satabilecekleri iştahlarını kabartan bir
pazar vardır. Toplumun çoğunluğu, gerek beslenme, gerek giyim, gerek
eğlence için hayvansal ürünlere ya da hayvanlar üzerinde denenmiş
çeşitli ürünlere para harcamaya hazırdır.
Şirketler elbette satmakta oldukları hayvansal ürünleri daha çekici
kılmak için reklamlar yaparlar, üretim sürecini daha masum göstermeye
çalışırlar. Ne var ki, bunu satmakta oldukları her şey için yaparlar.
Bizimse, bu reklamlara inanmamak gibi bir etik görevimiz vardır.
Sözgelimi, Irak işgalini desteklemenizi savunmak için George Bush’un
size yalan söylediğini ve bu yüzden işgali desteklediğinizi iddia
edemezsiniz. Bunu iddia etmeniz üzerinizdeki etik sorumluluğu
kaldırmaz.
Endüstri mi?
Pek çok kişi ve kuruluş, endüstriyel hayvancılığa karşı çıkmanın iyi bir
fikir olduğunu ve bu sebeple endüstriyel olmayan hayvancılığı savunmak
gerektiğini öne sürer.
Endüstriyel hayvancılığın hayvan sömürüsünü arttırdığı, yaygınlaştırdığı
ve korkunç boyutlara taşıdığı doğrudur. Ancak sorun endüstriyel
üretimden ibaret değildir.

Endüstri öncesi hayvancılıkta, hayvanlar yine birer mal ve kaynak olarak
görülüyordu. Hayvanların birer mal ve kaynak oldukları fikri
günümüzdeki endüstriye yol açan temel fikirdir.
Dahası, endüstri öncesi hayvancılığın erdemlerini sıralayanların asıl
hedefi, hayvan refahı reformlarını savunarak ‘’mutlu sömürü’’, “iyi
dizayn edilmiş mezbahalar” ya da ‘’insancıl kesim’’ gibi korkunç fikirleri
kabul edilebilir göstermektir.
Kapitalizm mi?
Hayvan sömürüsü sadece kapitalizmle ilgili bir sorun da değildir. Hayvan
sömürüsü tarih boyunca kapitalizm öncesi toplumlarda da mevcuttu.
Boyutlarının ve biçimlerinin farklı olmasına dayanarak hayvan
sömürüsünün kapitalizmle başladığını iddia edemeyiz.
Talep ortadan kalkmadığı müddetçe, kapitalizm sonrası sosyalist veya
anarşist bir toplumda da bu talebi karşılayacak çeşitli mekanizmaların
oluşması kaçınılmazdır. Bir tarafta sebebi şirketlerin kâr hırsı olarak
görürsek, diğer tarafta da sebep halka hizmet olacaktır. Herhangi bir
toplumsal devrimin ya da reformun insanların hayvansal ürün talebini bir
gecede ortadan kaldıracağı fikrini savunmaksa hiçbir veriye dayanmayan
bir kehanet olacaktır.
İşçiler mi?
Hayvan sömürüsünün faili deri fabrikalarında, mezbahalarda, fast food
restoranlarında çalışan işçiler midir? Ne yazık ki bunun böyle olduğunu
düşünen pek çok kişi var. Oysa, bu fabrikalar ve kurumlarda çalışan
kişiler bir sömürünün faili olmaktan çok ağır bir şekilde sömürülmekteler.
Çoğu mezbaha çalışanı toplumun sosyal olarak en zayıf kesiminden
seçiliyor, çok düşük ücretlerle ve güvencesiz biçimde çalıştırılıyor ve
kısa süre sonra dahil olduğu şiddetten ötürü psikolojik sorunlar yaşıyor.
Sorumluyu orada aramak tamamen mantık dışı.
Öyleyse kim?
Hayvan sömürüsünün sorumlusu, toplumdaki çoğunluğun hayvansal
ürün talebidir. Hayvansal ürünlere olan talep bu derece yüksek olduğu
müddetçe, bu talebi karşılamaya talip olacak şirketler, insanlar ve
devletler daima olacaktır.

Hayvanlar neden sömürülüyor? Hayvanlar sömürülüyor çünkü hayvansal
ürünlere talep var. Çünkü eğer hayvansal ürünler tüketiyorsanız, maddi
ve düşünsel olarak hayvan sömürüsünü destekliyorsunuz. Bir hayvansal
ürün aldığınızda veya tükettiğinizde, hayvanların birer mal olduğu,
hayvanların yaşamlarının sizin menfaatleriniz ve keyfinizin yanında hiçe
sayılabileceği fikrini bir kez daha üretiyorsunuz.
Hayvanların sömürülmesini nasıl
durduracağız?
Milyarca hayvanın ölümüne ve acı çekmesine yol açan, iklimi ve
gezegeni yıkıma uğratan, insanları aç ve susuz bırakan bir sömürü var
ve biz bundan sorumluyuz. Ne yapacağız, bunu durdurmanın yolu var
mı? Varsa bu yol nedir?
İmza kampanyaları mı?
Kimi kişi ve kuruluşlar, şirketlerin politikalarını değiştirmek için imza
kampanyaları, eylemlilikler ve benzeri etkinlikler düzenler. Bu, sorunun
kaynağını yanlış yerde görüyor olmaktan kaynaklanır. Şirketlere imza
göndererek bütün elde edebileceğimiz, mezbahalarda birkaç ufak tefek
değişiklik gerçekleştirmek olur.
Pek çok büyük şirket, hayvan refahı standartlarının çok daha verimli,
maliyeti düşük ve hızlı bir üretim sağladığının farkına varıyor. Türkiye
gibi ülkelerde hayvan refahı standartlarına uymak, Avrupa ülkelerine
hayvansal ürün ihraç edebilmek anlamına geliyor. Yani bu değişiklikler
bizim imzamız olsa da olmasa da geçecek olan değişiklikler. Ama
firmalar hayvanlara daha duyarlı oldukları için değil, eski tip mezbahalar
daha az kârlı olduğu için.
Doğrudan eylemler mi?
Kimi kişi ve kuruluşlar, hayvanların öldürüldüğü ya da sütlerinin ve
yumurtalarının çalındığı yerleri hedef almamız ve buralara yönelik
doğrudan eylemler yapmamız gerektiğini öne sürüyorlar.
 mezbahayı yakabilirsiniz, ancak toplum aynı miktarda hayvansal et
talep ettiği müddetçe  mezbaha ve diğerleri daha hızlı üretim
yapacak veya diğer illerden takviyeler yapılacak talebi karşılamak için
aynı miktarda hayvan öldürülecektir. Bir yerlerde daha fazla inek

tecavüz edilerek hamile bırakılacak ve eksiklikleri yerine koymak için
daha fazla buzağı doğurtulacaktır vs. Talep ortadan kaldırılmadığı
müddetçe bu tarz eylemler -evet kurtarılan her bir hayvan içkin değere
sahip olduğu için değerlidir- ancak herhangi bir kalıcı değişikliğe yol
açmaz ve yerine konan hayvanın içkin değerini gözardı eder.
Tek konulu kampanyalar mı?
Kimi zamansa sömürünün belli bir biçimine odaklanıp onu protesto
etmenin işe yarayabileceğini öne sürenler olur. Oysa en başta
saydığımız sömürü biçimlerinin herhangi birisinin diğerinden daha az acil
ya da daha fazla kabul edilebilir olduğunu söylemek mümkün değil.
Sadece kürke karşı bir kampanya yapabiliriz ama kürke karşı çıkarken,
mezbahalarda bedeninden gıda yapmak için öldürülen hayvanları gözardı
etmiş olmaz mıyız? Böylece hayvanlar arasında bir ayrım da biz yapmış
olmaz mıyız?
Adım adım değişiklikler mi?
Sömürünün çok büyük ve tek seferde karşı konulamaz olduğunu
düşünenler küçük adımlar, hayvan sömürüsünde gerçekleştirilecek
reformlar için mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyor. Daha düzenli
ve temiz mezbahalar, daha az acı veren öldürme biçimleri, daha geniş
kafesler vs. gibi. Ancak bu tarz reformların bizi hayvan sömürüsünün
tamamen ortadan kaldırılmasına götürdüğünü iddia etmek mantık dışı.
Herhangi bir reform gerçekleştiğinde dahi hayvanlar hala birer mal ve
kaynak olarak görülmeye devam ediliyor. Bu reformlar, hayvanların
menfaatleri için değil, daha verimli bir fabrika bandı isteyen şirket
patronlarının ve içlerini rahatlatmak isteyen insanların menfaati için
gerçekleştiriliyor.
Peki ne yapacağız?
Sömürünün sorumlusunun hayvansal ürünler talep eden toplumun
çoğunluğu olduğunu söylemiştik. Bunu değiştirmediğimiz müddetçe
sömürü devam edecek. Talebi ortadan kaldırmak zorundayız. Buna da
kendimizden başlamalıyız.
Hiçbir hayvansal ürün tüketmeyen, yani hayvansal et, hayvansal süt,
yumurta, bal, yün, deri, kürk, ipek kullanmayan, hayvanların kullanıldığı

sirklere, hayvanat bahçelerine, yunus parklarına vs. gitmeyen, hayvan
deneyi yapan ve bu deneylere destek veren şirketleri boykot eden
kişilere vegan deniyor.
Sorumlunun hayvansal ürünlere olan talep olduğunun farkına
vardığımızda, bu talebi oluşturanlardan birinin de kendimiz olduğunu
anlarız. Bir yandan bu talebi yaratarak sömürüye yol açıp bir yandan da
bu talebe karşı mücadele edemeyiz. Değişim kendimizden, kendi
mutfağımızdan, kendi gardrobumuzdan başlar.
Nasıl yapacağız?
Karar verdiğiniz andan itibaren hayatınızdan hayvan sömürüsünü
çıkarabilirsiniz.
Yapmanız gereken ilk şey, internetteki milyonlarca sebze yemeği tarifi
arasından dilediklerinizi seçmek, alacağınız giysilerin etiketlerini okumak
ve market alışverişlerinizde ürünlerin içeriklerini incelemek. Yaklaşık
birkaç hafta sık kullanacağınız ürünleri belirlemekle ve vegan pratikler
hakkında okuma yapmakla geçecek, bu süreç sonrasında hayvan
sömürüsüne dayanan rutinlerinizi değiştirmiş olacaksınız.
Bunu bir günde gerçekleştiremiyor musunuz ya da
gerçekleştiremeyeceğinize mi inanıyorsunuz?
Öğün öğün bitkisel beslenin. Her gün 1 öğününüz tamamen bitkisel
olsun. Bunu başardığınızda iki öğün, bunu da başardığınızda 3 öğün.
Sonra ara atıştırmalıklar ve tüm beslenme.
Vegan beslenme, sanılanın aksine, lezzetli, sağlıklı, ucuz ve kolaydır. Bu
süreçte alışkanlıklarınızı değiştirmekte olduğunuzu unutmayın. Bu ilk
başta zor gelebilir ama yeni alışkanlıklar kazanacaksınız ve kısa bir süre
sonra zorluk ortadan kalkacak.
Bu süreçte vegan giyim, kozmetik ve temizlik malzemelerini elde
edebileceğiniz en yakın dükkanları keşfedin, kullanmaya başlayın. Bir
vegan örgütlenmenin toplantılarına gidin, veganlarla tanışın, bilgi
alışverişinde bulunun.
Yaşadığınız şehirde yok mu? İnternetteki gruplara katılın. Hayvan
hakları/özgürlüğü üzerine yazılanları okuyun, mümkünse yeni edindiğiniz
vegan arkadaşlarınızdan tavsiyeler alın.
En fazla birkaç hafta içinde vegan olursunuz.
Vegan olmak, temeldir, gereklidir ve kolaydır.

Yetişkinler için bebek adımları?
Vegan olmak için bir geçiş aşaması olarak vejetaryen olmak hiç iyi bir
fikir değil.
Vejetaryen beslenmeye başladığınızda, hayvansal eti diyetinizden
çıkarsanız da, onun yerini daha fazla hayvansal ürünle ve hayvansal ürün
içeren yiyeceklerle doldurur ve böyle bir alışkanlık edinirsiniz. Bu
alışkanlığı yeniden değiştirmek zor olacaktır.
Hayvan sömürüsünü hayatınızdan bütünüyle çıkarmaya karar
vermediğiniz müddetçe sistem önünüze yeni hayvan sömürüsü yolları
çıkaracak, hayvan sömürüsünü hayatınızdan çıkarma kararını vermenizi
geciktirecektir. Vejetaryenlik, veganlığa geçmenizi kolaylaştıracak bir
adımdan çok, vegan olmanızı geciktirecek ve hatta güçleştirecek bir
kimlik ve hatalı bir iç rahatlığı sağlayabilir.
Etsiz Pazartesi benzeri kampanyalara katılmak da sizi veganlığa doğru
götürmeyecektir. Bu kampanyalar, hayvansal et ile diğer hayvansal
ürünler arasında etik açıdan bir fark olduğu yanılgısına dayanır ve tıpkı
vejetaryenlikte olduğu gibi sonradan değiştirmekte zorlanacağınız yeni
alışkanlıklar edinmenize sebep olur.
Alışkanlıklarınızı değiştirirken, yerlerine daha sonradan yeniden
değiştireceğiniz bir takım alışkanlıklar koymak hiçbir zaman iyi bir fikir
değildir. Yetişkinlere bebek adımları önerenlere kulak asmayın, söz
bebek adımları hayvan sömürüsünün ortadan kaldırılması yönünde
atılmıyor.
Başka ne yapabiliriz?
Değişim kendi mutfağımızda ve gardrobumuzda başlar ama orada
kalmamalıdır, bu değişimi tamamlamakla birlikte bu fikirleri
yaygınlaştırmamız gerekiyor. Yapılan çalışmalara göre, bir fikir toplum
içinde çok azınlıktayken çok yavaş yayılır. Ancak fikir %10 kadar bir
kesim tarafından kabul görmeye başladığında yayılması daha da hızlanır.
Hayvanların yaşamlarının değer taşıdığı, onları sömürmememiz, acı
çektirmememiz, öldürmememiz gerektiği ve bunun için de vegan olmak
gerektiği fikri gittikçe yaygınlaşıyor. Her gün daha fazla insan bu
gerçeğin farkına varıyor ve hayatını değiştiriyor.

Vegan Yaşama Dair Pratik Bilgiler
Hayvan sömürüsü üzerine kurulu bir toplum düzeninde vegan yaşamak
zor ya da imkânsız görünüyor olabilir. Değildir. Aksine, kolay, sağlıklı ve
keyiflidir. Birkaç pratik bilgi işinizi oldukça kolaylaştırabilir.
Vegan Beslenme
Her türden beslenme içinde kabul gördüğü üzere salata çok sağlıklıdır,
fakat salatanın yeri vegan beslenmede hayvansal ürün katkılı
beslenmelerden daha fazla değildir. Yemeklerde kullanılan bitki grupları
şunlardır:
-­‐ Meyveler
-­‐ Sebzeler
-­‐ Baklagiller
-­‐ Tahıllar
-­‐ Yemişler
Zeytinyağlılar, etsiz, peynirsiz ve kremasız sıcak sebze yemekleri, sebze
çorbaları, kabak, ayva, armut, incir, aşure, zerde gibi meyve-sebze
tatlıları, makarna, pilav ve fırın ekmekleri vegandır. Kahvaltılık
malzemelerden zeytin, reçel, tahin, pekmez, salçalı ezmeler vegandır.
Çay vegandır. Simit vegandır. Kısır ve çiğköfte (etsiz, etsusuz ve
yumurtasız olanlar) vegandır. Sıvıyağla hazırlattığınız ıspanaklı, mantarlı,
patatesli pideler vegandır. Haşlanmış mısır vegandır. Kaşarsız ve
sıvıyağla hazırlatıp içeriğini bitkisel seçtiğiniz kumpir vegandır. Tüm
bunlar hem evde yapabileceğiniz, hem de dışarıda bulabileceğiniz vegan
yiyeceklerdir.
Et, süt, peynir ve yoğurt birer yiyecek formatıdır. Bitkisel olanları evde
rahatça hazırlanabilir.


1 kilo unla 3 bardak suyu hamur haline getirip soğuk suyun içinde bir
gece bekletin. Ertesi gün hamuru muslukta içinden akan su beyazdan
sarıya dönene kadar, esnek bir hamur haline gelene kadar yıkayın.
Hamur iyice küçülecektir, endişelenmeyin, pişince büyür. Elinizdeki
esnek hamurun suyunu iyice sıkıp dilediğiniz büyüklüklerde kesin.
Pişirme suyu malzemelerini bir tencerede kaynatıp kestiğiniz hamurları
içine atın. Yarım saat pişirin. Piştikten sonra buğday etini dilerseniz
suyuyla, dilerseniz suyunu süzerek o haliyle ya da yemeklerde dilediğiniz
biçimde 1 hafta kadar kullanabilirsiniz.
Soya Sütü
1 bardak soya fasulyesini arada 2-3 kez suyunu değiştirerek 12 saat
kadar suda bekletin. Daha sonra suyunu süzerek üzerini kapatacak
kadar su soldurup blanderdan geçirin. Bu karışımı 1 litre suyla kaynatıp
süzün. Sade soya sütünüz hazır; yemeklerde ve içeceklerde
kullanabilirsiniz. Doğrudan içmek isterseniz kaynatırken içine bir miktar
vanilya ve şeker ekleyebilirsiniz.
Pirinç Sütü
1 bardak pirinci 2-3 bardak suyla lapa olana kadar pişirin. Lapanın her 1
bardağına 2,5 bardak su gelecek şekilde blanderdan geçirin. Tamamını
kaynatıp süzün. Sade pirinç sütünüz hazır; yemeklerde ve içeceklerde
kullanabilirsiniz. Doğrudan içmek isterseniz kaynatırken içine bir miktar
vanilya ve şeker ekleyebilirsiniz.
Badem Sütü
1 bardak bademi bir gece suda bekletin. Ertesi gün yıkayıp 2 bardak
suyla blanderdan geçirin. 3 bardak su daha ekleyip kaynatın ve süzün.
Sade badem sütünüz hazır; yemeklerde ve içeceklerde kullanabilirsiniz.
Doğrudan içmek isterseniz kaynatırken içine bir miktar vanilya, şeker ve
tarçın ekleyebilirsiniz.
Fındık, yulaf ve hindistancevizi sütü tariflerini internetten edinebilirsiniz.
Vegan Beyaz Peynir
1 bardak soyulmuş badem
1/4 bardak limon suyu
3 yemek kaşığı zeytinyağı
1 diş sarımsak
1 1/4 çay kaşığı tuz (bunu isteğe gore azaltıp, çoğaltabilirsiniz)
1/2 bardak soğuk su

Bademleri soğuk suda 24 saat bekletin. Sonra suyunu süzüp, soğuk
suda yıkayın ve kurutun. Bademleri, limon suyunu, zeytinyağını,
sarımsağı, soğuk suyu blenderdan 6 dakika geçirin, kremsi olana kadar.
Başka bir kabin üstüne temiz bezi serin. Bademli karışımı bu bezin içine
boşaltın. Bezin kenarlarını bir araya getirin ve suyunu sıkın. Toka ile
tutturun. 12 saat ya da sabaha kadar suyu kendi kendine sıkılsın.
Fırınınızı 110 dereceye ayarlayın. Yağlı kağıdın üzerine peynirinizi koyup,
şekil verin. 40 dk pişirin. Sonra soğutun.
Yurtdışında bitkisel et, süt, yoğurt ve peynir alternatifleri çok yaygın.
Bazılarını Türkiye’de de bulmak mümkün fakat hayvansal alternatiflerine
kıyasla henüz oldukça pahalı. Yeterince çoğaldığımızda bu alternatifleri
en yakın markette bulmamız mümkün olacak. O zamana kadar,
internetteki sayısız vegan tarifi deneyebilirsiniz. Araştırma yaparken
vegan olmadan genelde dikkatinizi çekmeyen yepyeni lezzetlere de
rastlamak mümkün, bu zamana kadar yan yiyecek olarak görülen bitkiler
ana yemek olarak ele alındığında mucizeler yaratılıyor.


 Yardımcı olabilecek bazı linkler:
https://www.facebook.com/VeganMutfak
http://veganyemekler.blogspot.com/
http://veganlezzetler.blogspot.com/
Vegan Giyim
Üretilen her giysinin vegan serisini arayıp düşük maliyetli ürünleri yüksek
fiyatlara almaya hiç gerek yok. Vegan giyinmek kolaydır ve ucuzdur.
Etiket okumak ve içerik sormak yeter. Pamuk, keten, polar, akrilik,
polyester, poliamid, poliüretan ve polivinil klorür gibi birçok bitkisel ve
sentetik malzeme, bizlere hem yazın hem de kışın kolay bulunur ve
renkli bir giyim dünyası sunuyor. Bu malzemelerin maliyetleri de
hayvansal malzemelere oranla çok daha düşük olduğu için fiyatları
bütçemize oldukça uygun.
Giysilerin iç kısımlarında, aşağılara doğru, genelde birkaç parça halinde
aynı yere dikilmiş etiketler bulunur. Bu etiketlerin üzerinde, giyside
hangi malzemenin hangi oranda kullanıldığı yazar. Giysi birkaç farklı
bölümden oluşuyorsa, her bölümün malzemeleri ayrı ayrı yazar. Bu
etiketlere bakarak giysinin vegan olup olmadığını anlayabiliriz. Hayvansal
olmayan materyaller kullanışlı ve düşük maliyetli olduğu için birçok firma
tarafından tercih edilmektedir. Bu da veganlar için daha çok alternatif
anlamına gelir.

Ayakkabı alırken malzemesini satıcıya soralım. Deri pahalı bir malzeme
olduğundan fiyatından da anlaşılacaktır. Alacağımız ayakkabının
etrafında kürk olmamasına dikkat edelim. Sahte diye tanıtılan kürkler
ithal edilmiş kedi kürkü çıkabiliyor.
Giysilerimizi insanlara tanıtırken ‘sahte yün’, ‘sahte deri’ gibi ifadeler
kullanmaktan kaçınalım. Bu ifadeler aslını yeniden üretir. Bunun yerine
malzemenin kendi ismini söylemek, kullanımını da yaygınlaştıracaktır.
Sahte yün yerine akrilik ya da polyester, sahte deri yerine poliüretan ya
da polivinil klorür demek gibi.

Vegan Kozmetik ve Temizlik
Üzerinde vegan ibaresi olan kozmetik ürünlerini Türkiye’de bulmak artık
daha kolay. Bu ürünler fiyat olarak da makul. Rossmann adlı marketin
kendi üretimi olan Alterra adlı markanın vegan serisinde şampuandan
parfüme, dudak koruyucudan el kremine birçok vegan kozmetik ürünü
bulunabiliyor. Bunun yanında, artık birçok şehirde rastlayabileceğimiz
Gratis adlı kozmetik mağaza zinciri, yine uygun fiyatlı vegan kozmetik
ürünleri bulunduruyor. İstanbul için birkaç organik dükkan alternatifi var.
Taksim’de Ambar ve Vegan Dükkan, Kadıköy’de Altınoluk gibi.
Aynı dükkanlardan vegan çamaşır ve bulaşık deterjanları, bulaşık
makinesi tozu gibi temizlik malzemeleri edinmek de mümkün.
Kozmetik ve temizlik için diğer bir seçenek internetten sipariş vermek.
İnternet üzerinden vegan ürünler satan bazı siteler:
http://vegandukkan.com/
http://kundo.co/
Başka bir alternatif de, kendi kozmetik ve temizlik malzemelerimizi
kendimiz üretmek. Bize rehberlik edecek iyi bir sitenin linki aşağıda:
http://www.zehirsizev.com/
Hayvan Özgürlüğü ve Veganlığa Dair Kaynaklar
Vegan olmak ve hayvan özgürlüğü meselesine karşı duyarlı olmak,
pratikleri açısından pek zorlamasa da, saniyede binlerce hayvanın başına
gelenleri bilmek o kadar kolay olmayabilir. Olanlara sessiz kalmama
isteği son derece haklı ve yerinde bir tepkidir. Neler yapmamız ve neler

yapmamamız gerektiğine dair en iyi fikirleri edinmek için konu hakkında
yazılan kitap ve makaleleri okumak, çekilen belgeselleri izlemek, kölelik
karşıtı (abolisyonist) veganlık savunan siteleri, sayfaları ve düşünürleri
takip etmek en doğru adım olacaktır.
Kitaplar
Gary L. Francione, Hayvan Haklarına Giriş, İletişim Yayınları
Carol J. Adams, Etin Cinsel Politikası, Ayrıntı Yayınları
Jonathan Safran Foer, Hayvan Yemek, Siren Yayınları
Gamze Kaçar, Vegan Diyeti, Parşömen Yayınları
Belgeseller
Earthlings, Forks Over Knives, Meat the Truth, Vegucated.
Siteler ve Sayfalar
https://www.facebook.com/direnvegan
https://twitter.com/DirenVegan
http://abolisyonistvegan.tumblr.com/
http://www.vegankolektif.org/
http://veganblogg.wordpress.com/
http://www.abolitionistapproach.com/
http://abolitionistvegansociety.org/
https://www.facebook.com/abolitionistapproach

Hiç yorum yok: